Reng-i Su Atölyesi Hakkında

Eğer sanatların büyüden başladığı doğruysa, bu büyüyü sürdürmeyi başarmış bir sanattı Ebru. Bir yanıyla büyüydü, yapanı da, seyredeni de alıp taşırdı farklı algılara. Suyun akışkanlığında bir yolculuktu, yaratış ve yaratılışın gizemine. Ebru, insanın sanatın bütünlüğünü sağlama   amacında, yaratıcı sanatın merkezindeydi. Sessizliği sürdürme süreciydi ebru yapmak, dünyanın kıyılarında usulca bir gezinti, yeni farkındalık alanlarına şöyle bir göz atmaktı. Kökleri ve bilgisi şamanlara kadar uzanan Ebru sayesinde, su-insan ilişkisinden başlayıp, doğa ve insan hakkında yeni bütünlüklere ulaşırdınız. Ebru sizin size yolculuğunuzdu, iç sularınızdan, dışımızdaki sularda akarak.

Kitap süslemede tezhip, minyatür,  gravür neyse, duvar süslemede resim neyse, ebru da oydu kâğıt süslemede. Sanat, süslemeydi o zamanlar. Matbaanın bulunuşuyla süslemecilik (zanaat) değişmeye başladı. Güzel Sanatlar denilmeye başlandı artık. Resim, süs olmaktan çıktı, fotoğrafın olmadığı zamanlarda döneminin göstergesi oldu aynı zamanda. Sanat dünyanın yetenekli ustalarca resmedilmesiydi, gerçekçi bir biçimde. Fotoğraf makinesiyle birlikte resim bir kez daha değiştirdi kendini. Sanat, sanatçının kendini ifadesi oldu. Batı resmi yüz yıl kadar önce soyut sanatla tanışıp su etkilerini (akışkanlık) kullanmaya başlarken, Ebru  yüzyıllardır Türklerin göç yollarını takip ederek sürdürmekteydi,  bu soyut görselliği, sessiz sedasız. Belki bugün ondaki büyülü yan, bu gizli kalmışlığı ve bir yandan kullanılamamışlığı, derinliğinin çok uzun zamanlar boyunca kavranılamayışındandır.  Duvarlara resim asılmaya başlandığı yıllarda, ilk kez sembolist bir figür olarak laleyle tanıştı Ebru teknesi, üstat Necmeddin Okyay vasıtasıyla. Ebru geleneğine, suya en az müdahale etmek gibi özde geleneğe karşın zor bir dönüşüm oldu. Süs olarak değil, bir ifade olarak Allah’ı simgeleyen bir biçimde lale yaparak, hem duvarlara asılabilir kılındı Ebrular, hem de Ebrunun üzerine Allah yazmak gibi düşünülerek figür çıktı figür olmaktan. Aynı zamanda ilk kez sanatla arasında bağ kurmaya başladı, biçimsel, geleneksel yapısını kırarak.

Reng-i Su atölyesi ise bugün, geçmişten seslenen büyüyü, geleneğin ruhunu devam ettirme çabasıdır. Ülkede geleneği yerleşmemiş, uzun yıllar birikim ve görsel kültür yaratmamış sanat çalışmalarının yerini bulmakta ki zorluğunun bilinciyle görsel sanatları, geleneğimizin (ebru: su etkisinde, akışkanlık içeren görme biçimleri) temelinde yorumlayarak ve toplumsal görme ve düşünme alışkanlıklarına uygun resimler oluşturarak yeni ifade ve imgelemler yaratmaya çalışır. Diğer yandan, ebru geleneğini değişik materyallere (cam, seramik, vs.) uygulayarak günümüz yaşamıyla bütünleşmesine katkıda bulunur.
                                                                                                              
Sanatsal yaratımın, sadece sanatçısıyla birlikte yapıtlarını değil, daha ileri giderek izleyicisini de yetkinleştirmeyi hedefleyen doğu sanatlarının felsefi yaklaşımı temelinde,  batı sanatının bütün deneme ve girişimlerini gücü yettiğince araştırıp, kendi sularında yorumlama çabası güder.

İnsanı kendine ve doğaya yabancılaştıran yaşam biçimlerinin doğal sonucu olarak, kendi potansiyelini kullanamayan,  yaratıcı alanları günlük yaşamın döngüsüyle örselenmiş bireyleriz. Atölyemizde uygulamaya çalıştığımız, suyun etkisi ve yardımıyla yaptığımız çalışmalarla bu sorunları önce fark etmek, sonra aşmak, ardından yaratıcılığımızı devreye sokarak, bütünselliğimize olabildiğince yaklaşabilmektir. Teknemizdeki suların açık denizlere giden ırmaklar gibi sınırlarımızı kırıp, gerek bedensel, gerek ise tinsel özgürlüklere ulaştırması dileği, tüm çalışmalarımızın en temel insani yaklaşımıdır.

Workshoplar